Bu bir haftanın her günü birbirinden güzel geçti. İki teker üzerinde bizim için çok yeni olan yerleri keşfettik, iç dünyamızı zenginleştirme imkanı bulduk.
1 Ekim 2010 Cuma
DÖNÜŞ
Bu bir haftanın her günü birbirinden güzel geçti. İki teker üzerinde bizim için çok yeni olan yerleri keşfettik, iç dünyamızı zenginleştirme imkanı bulduk.
24 Eylül 2010 Cuma
DÖNÜŞ BAŞLADI : BIELSA - CARDONA
21 Eylül 2010 Salı
"LA VALL DE BOI" VE "SIERRA Y CANONES DE GUARA"
Tercihimizi iyi ki parktan yana kullanmışız. Bu güzel vadinin içindeki dar yolda kıvrıla kıvrıla ilerliyoruz. Parkın kapısından geçince yol iyice daralıyor, sanki oyuncak araba yolu. Sık bir ormanın içinde yokuş yukarı ilerliyoruz. Yolun sonunda önümüzü bir baraj duvarı kesiyor. Motorumuzu otoparka bırakıyoruz, baraja doğru yürüyoruz. Yürüyüşe ve kaya tırmanışına gelmiş çok sayıda insan var. Her fırsat değerlendiriliyor, hiç bir doğal güzellik sahipsiz ve aktivitesiz bırakılmıyor.
Doğa o kadar etkileyici, baraj duvarı o kadar yüksek ki, arkasında kocaman bir baraj gölü beklentisiyle duvarın üzerine çıkıyoruz. Beklentimin tam tersine küçük bir gölle karşılaştım. Ama derin olduğu renginden belli.
20 Eylül 2010 Pazartesi
BIELSA
Otelimiz yolun hemen kenarında, önünde kocaman bir park alanı var ve odamızdan bu müthiş manzaraya bakıyoruz.
19 Eylül 2010 Pazar
FRANSIZ PİRENELERİ - PARC NATIONAL DES PYRENEES
Önümüzde ilk olarak Col d'Aubisque (1709 m) var. Ger zirvesinin kuzey yamacına kurulmuş olan D918 Laruns' dan hemen sonra hairpinleriyle ve keskin virajlarıyla bize 18 kilometrede 1200 metre irtifa kazandırıyor. Yükseldikçe yağmur bulutları aşağıda kalıyor ve yağmur diniyor. Burayı o kadar beğeniyorum ki Grossglöckner ve Passo di Stelvio iğnelerimin yanına bir tane Col d'Aubisque iğnesi takıyorum. Birazdan bulutların içinden geçerek inişe başlayacağız:)
Şelaleleri, gölleri ve küçük köyleri ardımızda bırakarak 17 kilometrede 1250 m alçalıyoruz ve Col d'Aspin (1489 m)' den geçmek üzere D918' de sağa dönüyoruz. Orman içindeki yumuşak yükselişte vadide peşpeşe kurulmuş çok sayıda sevimli küçük yerleşimler var. Tepeye gelirken sağımda küçük bir göl görüyorum. Bol virajlı yol bizi Arreau' ya getiriyor. Hmm, dün akşamüzeri de buradaydık! Demek ki güneye yöneleceğiz ve Aragnouet' deki Bielsa tüneli bizi 45 kilometre ötedeki otelimize taşıyacak.
Bugün bütün günümüzü Parc National des Pyrenees' in yollarında, genellikle sağnak yağmur altında, bazen bulutların içinde, bazense üzerinde, ulu dağların tarifsiz güzelliklerinde ve en önemlisi büyük bir mutlulukla geçirdik. Bielsa' ya yaklaşırken güneyden açılan gökyüzü yarın beklenen daha ılımlı hava koşullarının habercisi gibi.
17 Eylül 2010 Cuma
DOĞU PİRENELER DEVAM : ALAS - BIELSA
C13 yerini C-28' e bırakıyor ve biz Aran vadisi içinde ilerliyoruz. Pireneler coğrafyasına vadiler hakim, yollar ve yerleşimler vadilere kurulmuş. Yaklaşık Aneu' dan itibaren yol birden muhteşem bir pass yolu halini alıyor, durmadan yükseliyoruz, her virajda biraz daha, neredeyse dağların zirvelerinde süzülen Pirenelerin Altın Kartallarına kadar. Puerto de la Bonaigua' da (2072 m) park halinde bir sürü motor ve IMT minibüsünü görünce burada kahve molası veriyoruz. IMT bizimle aynı tarihlerde aynı bölgede tur düzenlemiş, gene de karşılaşmamız büyük tesadüf.
16 Eylül 2010 Perşembe
DOĞU PİRENELER
Aude nehri bu bölgede daracık bir kanyonun dibinden akıyor. D117 nehrin yatağını izleyecek şekilde dar bir yol olarak inşa edilmiş. Sağımızda duvar, solumuzda nehir kıvrıla kıvrıla gidiyoruz. Yer yer her iki yanımızda dimdik duvarlar yükseliyor, sanki kollarımı açsam ellerim kayalara değecek. Bu algıyla selenin üzerinde büzülüyorum:) Kanyonun içinde beklemediğimiz derecede bozuk olan zeminde hoplaya zıplaya gidiyor olmak bende rafting yapıyormuşuz hissini doğurdu. Doğa hakikaten muhteşem. Mont-Louis' ye kadar aynı ruh halinde, ardımızda küçük Fransız kasabalarını, gölleri ve nehirleri bırakarak D118' i takip ediyoruz. Mont-Louis' de UNESCO Dünya Mirası Listesinde http://www.sites-vauban.org/About-this-site,378 olan bir kale var.
14 Eylül 2010 Salı
ALAS
13 Eylül 2010 Pazartesi
BARCELONA - ALAS
Avinguda Meridiana' dan sırasıyla C-33 çevre yoluna ve E-15 otoyoluna çıkıyoruz. 11. çıkış bizi Montseny Doğal Parkı' na http://www.turisme-montseny.com/natural-park/index.htm götürecek olan BV5301' e getiriyor. Bir kaç küçük kasabanın içinden geçiyoruz ve Santa Margarida ile El Brull arasındaki kıvrım kıvrım orman yolu Pirenelerde bizi bekleyen güzelliklere dair cömert ipuçları verirken, sağımızda Rio Tordera neşemize eşlik ediyor. Bu seyahatimizin ilk geçidi olan Col Formic (1145 m) tabelasını sevinçle görüyorum.
UNESCO Biosfer Rezervi olan Montseny Doğal Parkını geride bırakıp, Seva, Tona ve Vic' i geçiyor ve Olot' a geliyoruz. Süre ayarlaması için Olot' a tünellerden geçerek ulaşıyoruz ama eminim ki alternatif yol olan C-153 her virajında Olot' a kadar olan Volkanik Bölge' nin birbirinden güzel görüntülerini sunuyordur. Gezinin ilk "bir dahaki seferesi" bu yol oluyor.
Olot' tan batıya yöneliyoruz ve nihayet N-260' tayız. Tarifsiz bir manzara; dağlar sıra sıra yükseliyor, perspektif o kadar derin, o kadar çeşitli ki. Sanki dalga dalga kabarmış bir dağ denizinin içindeyim; nereye bakacağımı şaşırıyorum. Sürekli sevgili kocamla işaretleşip birbirimize bir orayı bir burayı gösteriyoruz. Bir defa daha Harikalar Diyarındaki Alice oldum.
Öğlen yemeği ve biraz dinlenmenin ardından N-260 bizi Alas' taki otelimize götürdü.
BARCELONA SÜRPRİZİ
2 Ağustos 2010 Pazartesi
YENİDEN TOPLANIYORUZ
3 Temmuz 2010 Cumartesi
5. GÜN : DÖNÜŞ YOLU
4. GÜN : HÂLÂ DOLOMİTLERDEYİZ
2 Temmuz 2010 Cuma
3. GÜN : DOLOMİTLER' E DEVAM
1 Temmuz 2010 Perşembe
3. GÜN : DOLOMİTLER
OTELİMİZ : CESA PADON
Sabah kuşlar bizi uyandırıyor ve kahvaltımızı edip erkenden mesaiye başlıyoruz. Hava parçalı bulutlu ve ılık. Burada tam bir hafta önce 2-3 cm kar olduğuna inanmak güç. Bugün doğu ve güney geçitlerini yapmayı planlıyoruz.
30 Haziran 2010 Çarşamba
2. GÜNE DEVAM : BERNİNA - PIEVE DI LIVINALLONGO
2. GÜN : TIEFENCASTEL - BERNINA PASS
1. GÜN : MÜNİH - TIEFENCASTEL
5 Haziran 2010 Cumartesi
BİR ARTÇI ASLA....
- Üşümez: Beni artçı olarak gezilere götüren bir kocam olduğu için dünyanın en şanslı insanlarından biriyim. Motor üzerinde benden onbinlerce kilometre ve binlerce saat fazla tecrübesi var. Bu şansımı azıcık sessiz gözlemle birleştirince üşüme ve terleme gibi şeyleri düşünmeme gerek kalmıyor. Onun tercih ettiği iç ve dış giyimlerin çok benzerlerinden satın alıyorum. Bu kadar kolay:) Seyahate çıkmadan 3 gün önceden itibaren rotamız üzerindeki bölgelerin hava durumu hakkında detaylı bilgi ediniyoruz. Yanımıza alacağımız eşya esas olarak o zaman belirleniyor.
- Acıkmaz: Yanımızda glisemik endeksi düşük gıdalar bulunduruyoruz. Biraz fındık, badem, kuru üzüm ve bol su. Her durduğumuzda bir kaç tane kuruyemiş atıştırmak gün boyunca kan şekerimizin ve açlık düzeyimizin dalgalı bir seyir izlemesini engelliyor. Eğer susama hissediyorsam su içmek için geç kalmışımdır. Motor üzerinde seyrederken rüzgara ve sıcağa maruz kalınıyor, bu da vücudun su kaybını hızlandırıyor. Susuzluk halsizliğe ve dikkat kaybına neden oluyor. Güvenli ve keyifli bir seyir için aç ya da susuz olmamak lazım. Öğlen yemeklerinin de hafif salata veya sandöviç gibi şeylerle geçiştirilmesi yemek sonrası ağırlık hissini ve gözlerin ağırlaşma durumununu ortadan kaldırmaya yeterli.
- Yorulmaz: İşte bu işin en zor yanı. İstikrarlı çalışma ve bolca tecrübe gerektiriyor. Ama ödülü de o derece büyük! Uzun tura gittiğimiz ilk seferinde çektiğim acıların toplamı bir insanın tüm yaşamı boyunca çekme ihtimali olan acıların toplamına eşittir sanırım. Kendimi motor üzerinde tutamıyor, bir öne bir geriye yığılıp duruyordum. Sevgili kocamın kaskıyla benim kaskımın sürekli çarpışması eminim onun sinirini çok bozuyordu. Gözüm trafikte seyreden diğer araçlara ya da gördüğüm manzaraya takılıyor, bu yüzden iki saniyeye kalmadan motorun hareketiyle ya irkiliyordum ya da öne-geriye yığılıyordum. Ve kaska bir tık daha! Mola verdiğimizde motordan inmeye bile mecalim olmuyor ve bütün kemiklerim ağrıyordu. Buna bir çözüm bulmalıydım. Öncelikle fiziğimin güçlü ve dayanıklı olması gerekiyordu. Bacaklarımla motoru kavrayabilmeli ve maruz kaldığımız her kuvvete - negatif ve pozitif ivmeler ve değişken yan kuvvetler ki bunlar motorla seyahatin eğlenceli yanlarıdır - uyumlu olacak kadar dayanıklı olmalıyım. Pilates vücudumda ve fiziksel dengemde mucizevi değişiklikler yaptı. Kuvvetli bacaklar ve kollar ve çok kuvvetli karın ve bel; bunlar olmazsa olmazlar. Fizik durumunu hallettikten sonra sıra seyir halindeyken beyin dalgalarımı sevgili kocamın beyin dalgalarıyla uyumlayabilmeye geldi. Bu kesinlikle çok önemli ve gerekli; onun gördüğünü görmek, onun düşündüğünü düşünmek... Bu sayede benim için vücudumun garip tepkiler vereceği sürprizler olmuyor. Önümüzdeki yolu görünce beynim vücuduma neyin gelmekte olduğunu bir şekilde söylüyor ve ben kendimi akıp giden bir uçanhalı üzerinde buluyorum. Tıklama yok, yığılma yok; sanki sessiz bir ırmak olmuş akıp gidiyoruz.
3 Haziran 2010 Perşembe
TOPLANIYORUZ
Bedenim small (yuppi:))) ve ayaklarım 37 numara olduğu için benim eşyalarım görece az yer kaplıyor. Bagajımız 1'er pantalon, 1'er kısa kollu, 1'er uzun kollu t-shirt, 1'er ayakkabı, bir kaç çamaşır ve çoraptan ibaret. Motor üzerindeyken giyeceğimiz iç giyimlerimiz tulumlarımız, botlarımız ve eldivenlerimizle beraber uçağın bagajında gidecek, kasklarımız da bizimle beraber ekonomi sınıfında...
Neyse ki artık kozmetik dükkanlarında küçük seyahat şişeleri ve kapları satılıyor. Kaçınılmaz olan bir kaç kozmetik ürünümüzü de bu kaplara aktararak hacimden büyük tasarruf yapabiliyoruz.
Bu seyahatlerde insanın aslında ne kadar az eşyaya ihtiyaç duyduğunu öğreniyorum, ve her defasında bir öncekine göre daha az eşya götürüyorum. Bu seferki rekor olacak! Aslında bir kaç küçük ilaveyle ve doğru kumaş seçimleriyle bu kadar eşya çok daha uzun süre bile yeter. Örneğin DRI-FIT kumaşlar hem çok kolay yıkanabiliyor, hem hemen kuruyor, hem buruşmuyor, hem de çok az yer kaplıyor. Ayrıca hiç bir zaman ıslak hissettirmiyor.
Bagaj provamızı yaptık. EVET kendi 36 litrelik çantamıza sığıyoruz!